Maçı insan olan kazanacak
“3 başarılı Türk asıllı Belçikalı gencin öyküsüdür anlatılan. Alanlarında kendisini kanıtlamış 3 gencin, Mehmet, Emir ve Erdem’in öyküsü” diye başlayacaktı aslında bu yazı.
Mehmet Köksal Belçika’da yetişen Türk kökenli bir gazeteci. “Kol kırılır yen içinde kalır” deyip, Türklerle ilgili konuları görmezden gelmediği gibi, bazen belki de gereğinden(!) fazla eşeliyor. özellikle yine Belçika’da yetişen Türk kökenli bakan (Brüksel Bölge Hükümeti) Emir Kır ile ilgili haberleri Belçika basınının ilgisini çekti. önce Kır’ın “üniversite diploması olmadığı halde sanki üniversite bitirmiş izlenimi verdiğini” yazdı. Sonra Kır’ın (ve diğer bazı Türk adayların) seçimlerde izin verilen yasal seçim harcamasının çok üzerinde masraf yaptığını ileri sürdü. Son anımsadığım ise “Ermeni soykırımı” ile ilgili açıklamaları nedeniyle Kır’ın üzerine gitmesi oldu Mehmet’in. Emir Kır da kendisi hakkında “soykırımı inkârcı” ve “eksik seçim harcaması beyanı” haberlerini yayımlayan Köksal’a tazminat davası açtı. 13 Eylül’de Brüksel Adliye Sarayı’nda Emir Kır’la, Suffrage-Universal ve Minorites sitelerinin yazarları Köksal ve Pierre-Yves Lambert’ ı karşı karşıya getiren davanın ilk duruşması gerçekleşti. Ancak “basın özgürlüğünün sınırları” ve “bir politikacının tutarsız ve yasalara ters düşen tutumu” gibi konular tartışılması gerekirken, her şey bir tarafa bırakıldı ve dava Kır’ın “Ermeni soykırımı konusunda inkârcı olup olmadığı” ekseninde seyretti. Benim en çok ilgimi çeken ise savcının “basında bazen abartının, provokasyonun ve mizahın yeri olduğunu, bu durumda da kişisel sataşma göremediğini” söylemesiydi. Dava sanki bir ortaoyunu gibi geçince, yine Belçika’da yetişen Türk kökenli iletişimci Erdem Resne
fırsatı kaçırmayıp www.binfikir.be sitesinde davayı ti’ye aldı( http://www.binfikir.be/index.php?option=content&task=view&id=1195&Itemid=27 );
“Şaşmaz ve doğru bilinen hukuk, aslında çok eğlenceli bir tiyatro oyunu gibidir. O denli ki Marc Uyttendaele (Kır’ın avukatı), duygusal savunmasını, müvekkilime Türk kökenli olduğu için bu kadar yükleniliyor, diye sürdürünce, davalılardan Lambert gülme krizine tutulup, kadın hâkim tarafından uyarıldı ve salonu terk etti. Sonuçta ‘yüklenen’ gazeteci Köksal da Türk’tü! Ben bu işin iyi tarafını çözdüm. İlk defa mücadelenin sonu ne olursa olsun, bir Türk kazanacak!”
Bu yazıda Kır ve Köksal’a aynı soruları yöneltip konuyu mümkün olduğunca objektif bir şekilde ele almayı planlamıştım ancak Kır, yargı kararını vermeden önce açıklama yapmaktan kaçınınca böylesi bir yazıyı mahkeme kararı sonrasına ertelemek zorunda kaldım. Yazımız mahkeme ve yasalarla açıldı, “illegal beauty” projesiyle yasadışılığa geçiş yapacağız şimdi. Yasaklanan, dışlanan ve yasadışı kaçak bir yaşam sürüyor onlar. Belçika’da kaçak olarak kalıyorlar. Kaçaklar diğerlerinin “kaçakların da bu şehirde, sokaklarda, evlerde yaşadıklarını fark etmelerinden” korkuyorlar. Sokakta çekinerek, korkarak dolaşıyorlar ama Anvers’te moda defilesinde boy gösteriyorlar. Belçika’da yasadışı olarak kalan kaçaklarla genç moda tasarımcıları 8-30 Eylül arasında Flaman Moda Enstitüsü’nün geleneksel moda etkinliğinde yer alıyorlar. Amaç, hiç olmazsa bir kez olsun Belçika’da yasadışı olarak kalanlar hakkında olumlu bir öykü anlatmak. Bu proje, estetik aracılığıyla etik değerlere duyarlılığa çağırıyor insanları. “Kaçaklara ayrımcılığa karşı güzellik” sloganıyla yola çıkan girişimciler, “Yaşayan bir insan yok sayılabilir mi?” diye sorarken Aziz Nesin’ in “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz” ından esinlenmiş olmasınlar! İllegal beauty kaçaklara bir yüz, bir çehre veriyor. Vücudu, dili ve açık alanları yaratıcıkla yorumlamış tasarımcılar. İllegal beauty, Belçika’da kaçak oturma ve yaşama konusunu tartışmaya açmak istiyor. Kaçaklar idari olarak yok sayılıyor. Legallere, illegallerin de insanlar olduklarını göstermek istiyor proje. Hem de geldikleri yerlerle ve kendileriyle gurur duyan “güzel ve çekici” insanlar olduklarını. Bu nedenle kendini bir birey olarak göstermenin en iyi yolu olduğu düşünülen moda ve yaratıcılıktan yararlanılmış. Genç modacılar, kaçakların da yardımıyla birbirinden güzel rengârenk elbiseler ve takılar tasarlamışlar. Dünyanın dört köşesinden gelip, Belçika’da yaşamını illegal olarak sürdüren yine birbirinden güzel, rengârenk insanlara öyle güzel yakışmış ki elbiseler. Kaçak mankenleri görseler, “Kaçaklığı onaylatmaya çalışıyorlar” diye projeyi topa tutan ırkçı Vlaams Belang partisi yetkilileri bile etkilenir ve “dünyanın ancak tüm renklerle güzel olduğunu” anlarlar belki!. Zaten ağustos sonunda Kır’ın girişimi ve Irçılık ve Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşit Haklar Merkezi ile Kraliyet Futbol Birliği’nin desteği ile “Irkçığa karşı kırmızı kart” sloganı çerçevesinde düzenlenen ve Brüksel’de bulunan değişik futbol takımlarından 8 ile 10 yaş arası çocukların oynadığı 48 takımın katıldığı futbol turnuvasında da amaç “ırkçılık ve ayrımcılıkla mücadele konusunda duyarlılığı arttırmak” idi. Bir taraftan moda, diğer taraftan futbol, ırkçılığa karşı mücadele ediyor. Maçı, iyi oynayan, güzel olan, “insan” olan kazanacak…