Doğum günü

Babam öleli bir buçuk yıl oluyor. İnanır mısın yeni fark eder gibiyim o ak sakallı, yaramaz ışıltılı gözlü adamı ne kadar özlediğimi. Şu gunler derin derin inleyip “ah koca, ne olurdu yanı başımda olsaydın” dediğimi fark ediyorum. Galiba vefatının verdiği uyuşukluğum yeni geçti ve şimdi tam kavramaktayım sonucu: ben artık bir yetimim. Türlü hallerini hatırlatıyor yasadığım vakalar, sanki déja-vu yaşar gibi. İnsan şöyle dura kalıyor o zaman.

Bir yerde okumuştum “bir insanın ölüme doğru yol alması babasını kaybetmekle başlar”. Söz ne kadar derin dalıyorsa da, fena anlamli. Baba. Babam! Artık öyle sırtını yıllara boy gostermiş meşe ağacıymış gibi yaslayabileceğin, dağ gibi, yiğitler yiğidi, baba, baban diye biri yok artık. İster istemez dünya fani, kocaman ve korkulu bir yer olur babasız. Rahmetli babam bir gün şöyle demişti: “evlat ataya sermaye gibidir; ata evlada ise hazine gibidir”. Bütün hazinelerim uğruna feda, bir son koklayışına susadım aslan babam. Hasret, ne acımasız bir hismiş.

Halbuki ne kadar yapacak işlerimiz vardı, ne kadar kaybedilmiş zaman geri çalacaktık. Ziyan olmuş baba-oğul ilişkimiz yenilenecekti onca yıldan sonra. Hay Allah. Keşke dedim bakın.

Kasim 1, bizim kocanın doğum günü. Hatırlarım da, ben asla babama yaş günü hediyesi almadığım gibi asla tebrik de etmedim, edemedim. Ne bileyim işte, adet mi diyelim, cehalet mi diyelim, bizde o denk gelenekler olmazdı, evvelden kalma bir ciddiyet hakimdi. Bilhassa ebeveynlere, büyüklere, yani dayı, amca tarzda aile reislerine karşı bir saygı ve bu durumların yarattığı kaçınılmaz gerginlik, pastalı yaş gününe, şenliğe, eğlence ve benzerlerine pay bırakmazdı sosyal hayatlarımızda. Gurbetle çizilmiş çilekeş sosyal hayatlarımız. Misal verelim: annem kayın valideleri, yani dedemlerin yanında asla kendi öz cocuklarını bile sevip öpemezmiş, ayıp olur diye. Her şey belirli bir ehemmiyetle perde arkalarında, çabucacık, fazla göze batmadan, pek duygu ve açıklık vermeden olup bitermiş. Başka deşimle, Doğu’nun bir zamanki sultanlık, padişahlık veya ağalık devrinden kalma nizam. Ne tuhaf diyenler için: en büyük mucizeler, efsaneler, esrarengiz alemlerden gelir. Unutmayın.

Mamafih. Reformcu olmasam da, zamana ayak uydurmak bence şart ve farz. Bu gazete elinize geçtiği günlerde tarih Kasım’in birleri, ikileri olsa gerek; yani babamın hayatta olsaydı yetmiş birinci yaşına bastığı günler; onun için, sizden ricam, saygıdeğer okurlarım, benimle bir, haydi hep beraber: iyi ki dogdun babam!

Mustafa Kör

13/12/2009, Mustafa Kör (Binfikir gazetesinin Kasım sayısında yayınlanmıştır.)