Flamenko ve Fado
Son günlerde terörden başı oldukça ağrıyan Belçika’da bir adım öne çıkan Molenbeek (Arapların oturduğu )semti gibi diğer yabancılara kucak açan başka semtler de vardır.Yunan’lıların, İspanyol’ların,Portekiz’lilerin,biz Türkler’in,Polonya’lıların oturdukları semtler gibi.Psikologların deyimiyle ,toplumsal travmalar sorunlardan kaçmakla değil sorunlarla yüzleşmekle daha çabuk geçiştirilir, üstesinden gelinir.Bu kez,İspanyol’ların ve Portekiz’lilerin Brüksel’de yaşadığı Saint-Gilles’i Akdeniz’e çevirelim.O ulusların bilinen danslarıyla yaralarımızı onaralım dilerseniz sevgili okurlar.
Fado,Portekizce’de”kader” anlamındadır.Bu müzikle, bu şarkılarla insanlar; yalnızlıklarını çaresizliklerini, terk edilmişliklerini, özlemlerini, umarsızlıklarını anlatırlar.Bir tür ağıttır. Ağıtların çok eskilere uzanan bir geleneği vardır. Uzak denizlere, okyanuslara açılan, fırtına nedeniyle bir daha geri dönmeyen denizcilerin, boş tekneleri karaya vuran balıkçılar için yakılan türkülerdir.Gidenin ardından yakılan ağıtlardır Fado’lar…Fado içe dönük bir hüznün, ses ve müzikle kucaklaşması, biraz da teslimiyet, kabullenmedir.
Flamenko’da ise hüzne yenilmeyen, tutsak edilmeyen bir başkaldırı, bir meydan okuyuş ağırlıkta ve egemendir. İçinde sevinci barındıran coşkuyu katan şenliktir.Folklorik özellikler içermesinin ötesinde yüzyıllara dayanan, horlanma,dışlanma, aşağılanan bir azınlığın müziğidir.Toplum dışına itilmişliğin rengini yansıtır.
Yalnızca şarkı olarak boy veren flamenko, daha sonra doğaçlama, dans ve gitar müziğiyle bütünleşir. Çingenelerin el-kol hareketlerini, ilk yurtları olan Hindistan’daki Buda tapınaklarında düzenlenen dinsel törenlerde sunulan danslardan alırlar.”Kastaniyet” flamenko’ya ilk kez, IX. Yüzyıl Cordoba sarayında şarkıcı olan Bağdat’lı Ziryab uyarlamıştır.
“Alboreas” saf çingene kökenlidir.”Malaguenas” İspanyol halk şarkılarından,”Cartanger-as” Arap ezgilerinden,” “Rumbas” gitanas’la”Colombianas” latin Amerika müziğinden etkilenmiştir.
Dünyanın en büyük erkek flamenko şarkıcısı olarak kabul edilen:Enrique Morente 1942 yılında Sacromonte’deki bir mağarada doğar. Ama 1994 yılında İspanya ulusal müzik ödülünü alır.
İspanya’da eğlencenin, flamenkonun ve boğa güreşlerinin mitsel Endülüs’ünde Sevilla kentinin San Roman mahallesinde; Maria Pastora Pavon doğar. Meydan okuyan bir tarzda ve tonda söyleyen, huzursuz, enerjik, yerinde duramayan bir yapısı vardır.Gazeteci( o dönemin) Josefina Carabias onun için;”Maria Pastora Pavon” şarkı söylediğinde, Madrid’de şenlik ve curcuna başlar.Hemen insan seli oluşur der. Çok ünlüdür.Flamenkoculardan “Serneta’yı(Mercedes Fernandez Vergas) tanıdı ve onun”Solea” türünden flamenkolarını, dahice yeniden kendi tarzında yorumladı.Ünlü flamenko’cu Medina el Viejo’nun tarzını alıp “Solea’yı”, “Saeta’yı”,”Saeta” ya da”Patenera ile birleştirdi. Flamenko ritm türleri; bambera, cartengera, Sevillanas’ı farklı yorumladı.
Dönemin aydınları ona hayrandı.Federico Garcia Lorca ona;”Flamenko’da bir paradigma” demiştir. Ünlü ressam Goya;sezgi gücü anlamında, matador Rafael el Gallo ile kıyaslar, ona imgelem yetisine sahip bir mahzun dahi der. Pavon, tüm İspanya’da konserler verdi.Manolo Carocol, pepe Marchena ve Antonio Chacan gibi ünlü şarkıcılarla(Cantaor)…Ramon Montoya ve Melchor de Marchena gibi ünlü gitarcılarla aynı sahneyi paylaşır.
Portekiz fado kraliçesi olarak:Amelia Rodriguez bilinir ama flamenko’nun doruğu olan:Maria Pastora Pavon’u ne yazık ki kimse bilmez.
1968 yılında heykeltraş:Jose İllianes Sevilla’da İspanya’nın ve Avrupa’nın en eski parkı;Alameda’da Hercules’de heykelini yaptı. Yine bir sanatçı, unutulmaya yüz tutan başka bir değeri, kadirbilirlik örneği öne çıkardı, sahip çıktı. Bu bağlamda sanatçılar, toplumların belleğidir. Köklü toplumlar da sanatçılarıyla övünç duyar, onları yaşatırlar.
16/06/2016, Nihat kemal Ateş, Binfikir Gazetesi Mayıs 2016 sayısı köşe yazısı