“Türk ya da Fransız… Suçluları bu ülkede istemiyorum”
Federal Hükümet Göç, Mülteci ve Bürokrasinin azaltılmasından sorumlu Bakan Theo Francken (N-VA), özellikle göç ve mülteci politikaları ile gündemden düşmüyor. Flaman Milliyetçileri olarak da adlandırılan ,Yeni Flaman Birliği – N-VA Partisi’nin gelecekteki başkanı gözüyle bakılan Theo Francken’ın aile birleşimi yasalarını sertleştirmesi, Suriye’den insani nedenlerle iltica etmek üzere Belçika’ya vize başvurusu yapan aileye, mahkeme kararına rağmen vize vermeyerek, karşı mahkeme açması, son olarak da Belçika’da doğmuş ya da 12 yaşından önce Belçika’ya gelmiş dahi olsalar Belçikalı olmayan yabancı kökenlilerin, “kamusal hayata zarar verdiği ya da ulusal güvenliği tehdit ettiği düşünüldüğünde sınır dışı edilmelerini” sağlayan yasası ile çok eleştirildi. Belçika vatandaşlığını almamış yabancı kökenlilerin oturum haklarının ellerinden alınarak ülkeden atılmasını, kolayca Yabancılar Dairesi memurlarının eline veren bu yasa, herhangi bir nedenle Belçika vatandaşlığını almamış olan ve 2016 yılı sonu itibariyle toplam 36 bin 747 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını da çok yakından ilgilendiriyor. Bakan Francken’ın göç, mülteci ve yabancılar ile ilgili yaklaşımı, Belçika’daki ortak yaşamı etkileyen ciddi sonuçlar doğuruyor. Tüm bunları Göç ve Mülteci Bakanı Theo Francken ile detaylı bir şekilde konuştuk.
Göç politikanız iyi eğitimli, iş bulabilecek “beyaz” yabancıların Belçika’ya gelmesine açık ama bu kategori dışındakilerin gelmesini kısıtlayan bir politika olarak algılanıyor. Siz kendi göç politikanızı nasıl değerlendiriyorsunuz? Göçten sorumlu Devlet Sekreteri olarak göçmen kökenli Belçikalılardan ne bekliyorsunuz ve göçmen toplumlara ne vaat ediyorsunuz?
Göçün 5 şekli var. Regülarizasyon, illegal olarak ülkede kalma, aile birleşimi, iş ya da eğitim amaçlı göç ile son olarak da uluslar arası koruma, iltica gibi gerekçelerle göç mevcut. Bu göç kanalları aktif ya da pasif göç olarak ikiye ayrılıyor. Çalışma ya da eğitim gerekçeleriyle gelenler aktif göçü oluşturuyor. Hükümet olarak aktif ve pasif göçü dengede tutmak istiyoruz. Avrupa’da aktif ve pasif göç oranı %50 oranında dengede iken Belçika’da aktif yani iş ya da eğitim amaçlı gelenler %20, pasif göç yani aile birleşimi, iltica, illelegal olarak kalış ve regülarizasyon ile göç, toplam %80 oranındaydı. Şimdi yaklaşık olarak %30, %70 oranında. İlk olarak en büyük hedefimiz bu dengeyi tekrar düzeltmek. Belçika’ya çalışarak ya da öğrenci olarak aktif bir şekilde katkıda bulunanların artırılması. İkinci önemli hedefimiz de göç giriş ve çıkışını da dengelemek. İltica ya da aile birleşimi gibi göç kanalları ile ülkeye gelmiş ancak iltica talebi reddedilmiş ya da sahte evlilik gibi nedenlerle başvuruları iptal edilmiş göçmenler var. Bunların efektif olarak ülkeyi terk etmeleri istenmiş ancak ülke dışına çıkma yada çıkarılma oranı 10 da 2 idi. Şu anda 10 da 4. Ancak bu oranın da çok daha fazla olması gerekirdi. Bu iki nokta bizim göç politikamızın temelini oluşturuyor. Tabii ki çok sıkıntılı durumda olan insanlara karşı yumuşak ama bizim misafirperverliğimizi kötüye kullananlara karşı da sert bir politika uygulamak amacımız. Bu yüzden de çok ciddi bir şekilde suç işleyenler üzerinde duruyoruz. Türk toplumu bu anlamda iyi bir noktada. Hapishanelerde bulunan Türk kökenli sayısı az, pek çoğu girişimci ve iyi bir yöntemle ülkeye uyum sağlamış durumdalar. Genel olarak Türk toplumuna ilişkin büyük bir problem yok. Sonuç olarak göç politikamızın arkasında yatan somut olaylar ve ciddi bir strateji ve ulaşmaya çalıştığımız bir hedef var.
Gerekçelerinizi anlıyorum ama aile birleşiminde kontrol süresini 3 yıldan 5 yıla çıkardınız ve bu sürenin uzunluğu ciddi sorunlara yol açıyor. Örneğin Türkiye’den evlilik yoluyla gelen kadınlar, evlilik içinde şiddet görseler dahi 5 yıl boyunca sürekli oturum hakkı alabilmek için bu şiddete sessiz kalmak zorunda kalıyorlar. Yasaları yaparken yaratacağı negatif sonuçları da dikkate almanız gerekmiyor mu?
Burada iki önemli nokta var. 1- Kesin oturum hakkı almak için gerekli kontrol süresi regülarizasyon (Belçika vatandaşlığı alma)’a başvuranlar ve iltica edenler için 5 yıl, çalışma ya da öğrenci olarak gelenler ve diğer tüm durumlar için 10 yıl ya da daha fazla. Aile birleşimi için bu süre 3 yıldı, şimdi 5 yıl. Avrupa Birliği ülkelerinde de 5 yıl ve AB kriterleri 5 yıla izin veriyor. Burda bir problem yok. Kesin bir oturum hakkı verilmeden önce kontrol süresinin uzun tutulmasını ve iyi bir kontrol yapılmasını kesinlikle gerekli buluyorum. Aile içi şiddete maruz kalanlar için söylediklerinize katılmıyorum. Çünkü bu durumda olanlar için aile içi şiddete maruz kalanlar, insan ticaretine maruz kalanlar için uygulanan bir statüye sahip olabilirler. Bu kişiler başvuru yaptıkları takdirde koruma altına alınabilir ve 5 yıllık sürelerini kaybetmiyorlar.
Ama bu insanlar genellikle dil bilmiyorlar ve başvuru yapacak durumda değiller.
Ama bu insanlar bu arada 3 yıldır ülkede kalmış ve dil öğrenmiş olmaları gerekiyor.
Getirildikleri aileler tarafından genellikle dil kursuna gönderilmiyorlar.
Tamam ama Flaman bölgesinde yurttaşlık kursları 2004 yılından beri zorunlu ve 2007 yılından beri de bu kurslara katılmayanlar takip edilip, eşi tarafından gönderilmediği tespit edildiğinde de 50 ile 5000 euro arasında ceza veriliyor. Bu durumda olan yaklaşık 100 kadar dosya mevcut. Aile içi şiddete maruz kalan ve zor durumda olanlar olduğunu inkar etmiyorum ama 30-40 bin aile birleşimi içinde yıllık 100 kadar kişinin maruz kaldığı bir duruma göre global bir politika belirleyemezsiniz. Ama tabii ki bu 100 kadar insanın durumuna da çözüm üretmelisiniz ve bu çözüm de mevcut: Başvuru yapıp koruma alabilir ve 5 yıllık sürelerini de kaybetmezler.
Aile birleşim, yasasının sertleştirilmesi içinde evlilik yaşının 21’e yükseltilmesi ve aile birleşimini yapan kişinin ev koşullarının iyi düzeyde olması buraya gelecek olan kişiler için iyi bir durum. Özellikle göçmen ailelerde genç kızlar üzerinde baskı var bu konuda. Baskı ile anavatanlarından biri ile evlendiriliyorlar. 21 yaş zorunluluğu ile örneğin bir genç kız 18 yaşına göre çok daha güçlü olacak ve kendi ayakları üzerinde durabileceği bir dönemde evlenme kararı alacak. Buraya ailesini getirecek kişinin gelirinin iyi olması da önemli. Evlenerek gelen kişinin de hemen sosyal yardım almaya başlaması amaç olmamalı. Aynı şekilde ev kontrolünün yapılması da gerekli. Çok küçük bir evde yaşayan birinin Türkiye’den aile birleşimi yapması gelecek kişinin sağlıksız konut koşullarında yaşamasına neden oluyor. Aile birleşimi yasalarının sertleşmesi kararının yüzde yüz bin arkasındayım. Bu kesinlikle gerekli idi. Aile birleşimi suistimal edilmeye çok açık ve çok gevşekti. Şimdi ise daha iyi durumda.
Peki… Güncel olarak Federal Mecliste onaylanan yabancılar yasası konusu var. Belçika’da doğmuş ya da 12 yaşından önce Belçika’ya gelmiş yabancı kökenliler “ kamusal hayata zarar verdiği ya da ulusal güvenliği tehdit ettiği düşünüldüğünde ülkeden atılabilecek.” Bu yasaya göre bu durumda olan yabancı kökenliler, suç işlediklerine dair bir mahkeme kararı olmasa da atılabilecek. Bu anlamda meclisten de çok eleştiri aldınız. Bu yasa Yabancılar Dairesi Başkanlığı ve size çok fazla güç vermiyor mu?
Öncelikle birini mahkeme kararı olmadan ülkeden atmak şu anda zaten var olan ve uygulanan bir durum. Yeni değil! Bu anlamda eleştiriyi çok iki yüzlü buluyorum. Çok bilinen bir dosya var. Dison’da bir imam, Fas kökenli Hollandalı. Belçikalı değil. El Alami Amaouch, salafist düşünceleri yayan çok tehlikeli bir imam. Dison’da pek çok genci radikalleştirdi. Salafist düşüncelerin ruhani elebaşı niteliğinde biri. Bu imam hiçbir zaman yargılanamadı.
Nasıl oldu bu?
Bunu bana değil adli makamlara sormalısınız. Biz de yargı bağımsız ve hakimler kendi kararlarını alıyor. Politikacı olarak ben onların kararlarının üzerinde değilim. O yüzden onlara sormalısınız. Sonuçta bu imamın hiçbir şekilde yargılanmadığını ve çok tehlikeli biri olduğunu tespit ettim. Dison’un PS’li Belediye Başkanı ve Verviers’in cdH’lı Belediye Başkanı ve bunlarla birlikte tüm politik partiler 1,5 yıldır bu imamın ülkeden atılmasını istediler. Çok uzun sürdü tabii. Ama sonuçta mahkeme bu imamın ülkeden atılabileceğine karar verdi. Hakkında herhangi bir suçtan yargı kararı olmadan mahkeme bu kararı aldı. Bu yaşandı sonuçta. O dönemler Federal Meclis’te PS, Ecolo ve diğer tüm partiler Başbakanı “ bu imam nasıl hala ülkeden atılmadı” diye sorguladılar. Ben bu kararı tüm partilerin isteği ile aldım ama bu yasa onaylanırken bunu benden isteyenler karşı oy kullandılar. Dolasıyla bu eleştiriyi çok iki yüzlü buluyorum. Biz sonuçta zaten var olan ve uygulanan bir konuyu, Belçika’da doğmuş ya da 12 yaşından önce Belçika’ya gelmiş ama Belçika vatandaşı olmayan, kamusal düzene ve ulusal güvenliğe tehdit oluşturan kişilere kadar genişlettik. Ama hiçbir zaman sadece ve sadece bir şüphe ile bu yasa uygulanmayacak. Güncel, acil müdahale gerektiren ve son derece ciddi tehlike yaratan kişi ve suçlar için uygulanacak.
Somut örnek verebilir misiniz?
Şu anda 70 dosya var bu durumda olan. 20 Dosya, Suriye’ye savaşa gitmiş ve şu anda orda savaşan kişilerden oluşuyor. Belçika’dan Suriye’ye giden şu anda 50 kişi var ve bunların Belçika vatandaşlıkları yok ama Belçika’da oturum hakları var. Bunlardan 17’sinin oturumlarını ellerinden aldık ama diğerleri Belçika’da doğdukları için oturum kartlarını iptal edemiyorum. Bunların oldukları yerde kalıp bir daha Belçika’ya dönmemelerini istiyorum. Bu kişilerin burada yargılanmaları da mümkün değil, Suriye’de olan birini burada yargılayamıyorsunuz. Bunu özellikle belirtmek istiyorum ki sorun daha iyi anlaşılsın. Sanırım buradaki Türk toplumu daha iyi anlar, çünkü Türkiye’de IŞID, pek çok kez bombalı eylemler gerçekleştirdi. Bunun yanında 50 tane ağır suçlu var. Bunlar bir kaç kez tecavüz suçu işlemiş, pedofil, katil.. Çok ağır suçlar işlemiş ve bunların hepsinin yargı kararı var. Bunlar Belçika doğumlu dahi olsa, ülkeden çıkarılmasını istiyorum. Bu kişilerin ülkeden atılmaları kararı, sadece yabancı dairesinden bir kaç görevlinin ya da benim öylesine alacağımız kararlar değil. Bu karar alınmadan önce çok ciddi bir şekilde incelenecek ve kontrol edilecek.
Yargı bağımsız tabii ki ama yargının karar almasının uzun sürmesi ya da bahsettiğiniz ağır suçluların bir an evvel yargı süreçlerinin gerçekleştirilmesi gibi konularda Adalet Bakanlığı ile işbirliği içinde farklı bir çözüm bulamaz mıydınız? Böylece bu kararı verme gücü sadece sizde ve Yabancılar Dairesi’nde olmazdı!
Oturum hakkı ve bu ülke topraklarında kalış benim yetkilerim arasında. Ben adalet bakanlığından ve yargıçların kararından sorumlu değilim. Adalet Bakanı da yargıçların kararına karışamaz. Bu konuda söyleyecek bir şeyim yok. Sonuç olarak bizim yaptığımız 2005 yılının öncesine dönmek. 2005 yılı öncesinde bütün hükümetlerde, liberallerle sosyalistler ya da yeşillerin olduğu tüm hükümetlerde bu yasa uygulandı. Sadece 2005 yılı sonrasında kaldırıldı. 2005’ten bugüne Belçika doğumlu ya da 12 yaşından önce Belçika’ya gelmiş olanları ülkeden atamıyorsunuz. Daha önce atabiliyordunuz. Benim yaptığım 2005 yılı öncesindeki sitemi tekrar getirmek.
Yeni bir şey yapmadım diyorsunuz…
Hayır sadece ‘2005 öncesi sitemi tekrar getirdik’ diyorum. 2005’te onaylanan yasa ile Belçika’da doğanlar ya da 12 yaşından önce Belçika’ya gelenleri hiçbir şekilde ülkeden atamazsınız denildi. Şimdi biz bunu sadece çok ağır suç unsurları için kaldırdık. 1 Yıl sonra sizinle tekrar görüşebiliriz ve bana ne kadar kişiyi, hangi suçlarla ve hangi şekilde ülke dışına çıkardığımı sorabilirsiniz. Ben de rakamlarla size gösterebilirim.
1 Yıl sonra tekrar görüşmek üzere şimdiden anlaştık o zaman… Diğer bir sorun da çıkardığınız yasa sanki sadece Türkler ya da Araplara karşı çıkarılmış gibi… Örneğin Brüksel’de Belçika vatandaşı olmayan en kalabalık yabancı grup Fransız vatandaşları. Bu yasa onlar için de uygulanacak mı?
Tabii ki… Herkes için… Burda suçluları istemiyorum. Bu doğru. Hepsinin uçağa konulup gönderilmesini tercih ediyorum. Benim için burada doğmuş ya da doğmamış fark etmiyor. Burda ağır suça teşebbüs edenler, Türk ya da Fransız hiç fark etmiyor. Bana göre sınır dışı edilmelerinde hiç sakınca yok.
Ulusal güvenliği tehdit kavramı anlaşılıyor ama kamu düzenini bozmak kavramı çok net değil.
Bu yasa tasarısına Danıştay’ın hiç bir itirazı olmadı. Danıştay yasanın Anayasamıza, uluslar arası yasalar ve insan haklarına uygunluğunu denetledi. Ayrımcılık, ikinci sınıf vatandaş durumu vs. gibi tüm konularda inceledi ve hiçbir eleştiri ya da itirazda bulunmadı. Bu yasa yüzde yüz mükemmel hazırlanmış bir yasa, bu arada bunu belirtmek istiyorum.
Evet anlıyorum ama yine de çok geniş bir çerçeve. Hangi somut suçlar kamu düzenini bozan ve ülkeden atılmaya gerekçe olabilecek suçlardır ve kim belirleyecek bunların suç olduğunu?
Burada uzun süredir kalan ancak burada doğmuş ya da 12 yaşından önce burada kalmış kişileri de içeren ve güncel, acil müdahale gerektiren, son derece ciddi tehlike yaratan kişi ve suçlar.
Nedir bu ciddi tehlike dediğiniz??
Buna mahkeme karar verecek.
O zaman bir yargı kararı olacak! Yasa da yargı kararı olmasa da deniliyor!
Hayır bu tamamen sanal. Pratikte böyle olmayacak. Yasada ‘mutlaka bir yargı kararı olmalıdır’ diye net bir ifade yok ama bana göre pratikte mutlaka bir yargı kararı olacaktır. İllegal olarak ülkede kalanlar hariç tabii. Çünkü illegaller kamu düzenini bozduğuna dair şüpheler olduğunda sınır dışı edilebiliyor. 3 Aylık kısa vizesi olanlar da aynı şekilde. Yani bu uygulama şu anda zaten var ve aynı şekilde bırakıldı. Fakat muhalefet sanki 20 yıldır yaşayan yabancılar için de aynı şekilde sadece bir şüphe ile sınır dışı edilecekmiş gibi anlatıyor, bu doğru değil. Uzun süre burada olan bu yabancılar için sınır dışı kararı ancak; güncel, acil müdahale gerektiren ve son derece ciddi tehlike yaratan kişi ve suçlar için uygulanacak. Bunun için de fiili olarak bir yargı kararı mutlaka gerekecek. Yabancılar dairesi olarak aldığımız yanlış bir karar, itiraz edildiği zaman yabancılarla ilgili alınan kararlara karşı idari bir mahkeme olan De Raad voor Vreemdelingenbetwistingen- Le Conseil du Contentieux des Etrangers (RVV-CCE)’den geri dönecektir. Biz bir hukuk devletinde yaşıyoruz. Bunun aksi absürd olur.
Suriyeli bir ailenin insani gerekçelerle vize başvurusunu reddettiniz ve ailenin itiraz ettiği mahkeme size ‘ya vize verin ya da vize vermediğiniz gün başına yaptırım olarak 4000 euro ödeyin’ dedi. Ancak siz bu ikisini de yapmadınız, bir üst mahkemeye başvurdunuz. İlk olarak neden bu aileye vize vermeyi reddediyorsunuz ve mahkeme kararına uymayarak sıradan yurttaşa kötü örnek olmuyor musunuz?
Mahkemenin son kararında yaptırım olan ücreti ödeme zorunluluğu kaldırıldı. Mahkeme kararına saygı duyuyorum ve uyguluyorum yani!
Ama ilk kararda vize verilmediği takdirde yaptırım olarak aileye ödemeniz öngörülen miktarı mahkeme kararına rağmen, bloke edilmiş bir banka hesabına yatırdınız. Yani karara uymadınız.
Hayır hayır…Her zaman mahkeme kararlarına uydum ve benim de bir mahkeme kararına itiraz etme hakkım var, değil mi? Karara itiraz ettim. Yaptırım olarak ödemem istenen miktara karşı da üst mahkemeye başvurdum ve bu mahkemenin son kararında ödemek zorunda olmadığım sonucu çıktı.
Peki. Avrupa Adalet Konseyi de son olarak bu vize konusunda sizi haksız buldu.
Ama o karar tavsiye niteliğinde, bağlayıcı değil.
Sizin itiraz ettiğiniz mahkemeden olumlu bir karar çıkmasını bekliyorsunuz o zaman, öyle mi?
Öyle olmasını umuyorum. Yoksa ciddi bir politik problem olur.
Negatif karar çıkarsa ne yapmayı planlıyorsunuz?
Avrupa Birliği ile bir araya gelip yasa üzerinde değişiklik yapmak zorundayız. Avrupa sınırlarını tüm dünyaya açamayız. Bu tamamen bir çılgınlık olur. İnsani nedenlerle iltica etmek için konsolosluklarda vize başvuru yapılmasını sağlarsak, 1,6 milyon mülteci yerine 60 milyon mülteci ile meşgul oluruz ve bu da Avrupa’nın bitmesi demek.
Belçika’da başvurduğunuz üst mahkeme sonuçta sizi haksız bulursa o zaman Avrupa Birliği’ndeki meslektaşlarımla görüşüp mahkeme kararını mı değiştiririz diyorsunuz?
Mahkeme kararı dediğiniz şey, Avrupa yasalarının bir yorumu. Bu yorum da hakimlere göre bile çok net değilse ve bu dosyada olumlu karar verilmesi şeklinde yorumlanıyorsa, -ki bana göre AB yasalarının amacı hiçbir zaman bu sonuca yol açmak değildi- o zaman AB yasalarının yeniden düzenlenmesi gerekiyor ve çok daha netleştirilmesi gerekiyor. AB’deki meslektaşlarımla çok yoğun bir iletişimim var ve onlar da bu sonucu istemiyorlar.
Diğer taraftan Suriyeli aileye vereceğiniz” iltica etmek üzere insani nedenlerle vize uygulamasının zaten var olduğu ve sizin söylediğiniz gibi milyonlarca mültecinin AB kapılarına dayanmayacağı” şeklinde eleştirenler de var.
Hayır bu doğru değil. AB içinde 14 büyük ülke bu konuda fikir birliği içinde. Bugüne kadar sadece İsviçre bu şekilde vize olanağı sundu. Onlar da 3 ay sonra bu uygulamayı durdurmak zorunda kaldı çünkü Ortadoğu’dan İsviçre konsolosluklarına vize başvurusu için insan akını oldu. Bir kaç hafta içinde 5000’den fazla kişi başvuru yaptı. Bu durumu sürdüremediler sonuçta!
Tüm bunlara rağmen karar negatif olursa her gün artan para cezasını ödeyecek misiniz?
Göreceğiz…
Peki istifa edecek misiniz?
Neler olacağını göreceğiz…Hemen istifa etme niyetim yok. Arkamda ciddi bir toplum desteği var. Ayrıca Avrupa Birliği Komisyonu da destekliyor, bizi.
Partili Milletvekili arkadaşınız Zuhal Demir, Türkiye’de 15 Temmuz darbe girişiminin ardından, Belçika’ya taşınan sorunlardan sonra, anavatandaki sorunların Belçika’ya taşınmaması için çifte vatandaşlığın kaldırılmasını istedi. Aynı şekilde mi düşünüyorsunuz?
Zor bir soru. Çifte vatandaşlık gibi zor olan çok az konu var. Çünkü öncelikle duygusal bir tartışma. İki tarafı var bu tartışmanın. Öncelikle çok fazla expat var ülkemizden başka ülkelerde çalışmaya giden.. Açık bir ekonomik sistemimiz var ve Flaman Bölgesi’nde pek çok ailenin çocukları dünya çapında farklı ülkelerde şirket sahibi ya da farklı şirketlerde çalışıyor. Bu tartışmanın bir tarafı. Diğer tarafı da Belçika’da 1998’den önce çifte vatandaşlık mümkün değildi. Bu tarihten önce, eğer Belçika vatandaşlığından farklı bir ülke vatandaşlığını alırsanız, otomatik olarak Belçika vatandaşlığınız kayboluyordu. Yani artık Belçika vatandaşı sayılmıyordunuz. Bu yasa, dünyanın farklı ülkelerinde yaşayan Belçikalıların isteği üzerine 1998’de kaldırılıp, çifte vatandaşlık olanaklı hale getirildi. Çünkü Amerika’da yaşayan bir Belçikalı örneğin orada iş kurmak isteğinde Amerika vatandaşı olması gerekiyordu ama bunu yaparsa Belçika vatandaşlığını kaybediyordu. Tabii ki insanlar Belçika vatandaşlıklarını duygusal gerekçelerle ya da vize, seyahat kolaylığı, miras vs. gibi gerekçelerle kaybetmek istemiyorlardı. Bu durum Belçika’da yaşayan Türk, Arap ya da Afrikalılar… için de geçerli. 18 vatandaşlıktan 11’inde anavatanının vatandaşlığını hiçbir şekilde kaybedemiyorsunuz. Benim açımdan en büyük problem burada yatıyor. Çünkü örneğin Türk yasalarına göre bir kere Türk vatandaşıysanız artık sürekli Türk vatandaşısınız. Bu vatandaşlıktan çıkamıyorsunuz. Böyle bir durumda çifte vatandaşlığı kaldırırsanız, Belçika’daki Türkler hiçbir zaman Belçikalı olamazlar. Bu durum çok zor. Çünkü bir ülkenin vatandaşlığını almak en azından teoride, sonuçta o ülkeye uyum sağlama sürecinin başlangıcı. Bu durumda bir Kongolu Kongo vatandaşlığından ayrılıp Belçika vatandaşlığına geçebilirken, Türk, Faslı ya da Fransız bunu yapamayacak. Bu konuyla ilgili muhalefette iken geçtiğimiz hükümet döneminde bir yasa tasarısı sunmuştum. Ama benim önerimde bu anavatan vatandaşlıklarını kaybedemeyenler için ayrıcalık yapılmasını öngörmüştüm ama bu durumda da bir Kongolu hiçbir zaman çifte vatandaş olamayacak ama Türk, Faslı ya da diğerleri olabilecek. Bu adaletli bir uygulama değil. İkinci olarak kendi expatlarımızın dışında diğerleri çifte vatandaş olamayacak. O zaman da diğerlerini zor durumda bırakmış olacaksınız. Yani zor bir konu. Türk vatandaşlığından çıkamayacağı için Belçikalı da olamayacak! Partimiz bir kaç hafta içinde bu konuda bir vizyon sunacak. Üzerinde çalışılıyor. Çalışma bittiğinde açıklanacak.
Son olarak Avrupa Birliği’nin Türkiye ile yaptığı mülteci anlaşması hakkında ne düşünüyorsunuz?
İyi bir anlaşma olduğunu düşünüyorum.
Peki bu anlaşmada Türkiye tarafından istenen Türklerin AB’ye vizesiz girişi mümkün olacak mı sizce? Olmazsa çünkü anlaşma da tehlikeye girecek.
Tüm Türklerin AB’ye vizesi gelmesine sıcak bakmıyorum. Türkiye’nin de bu anlaşmada başka avantajları da var. Örneğin geçtiğimiz yıl 12 bin Suriyeli, Türkiye’den Belçika’ya gönderildi. Bu Suriyeliler çoğunlukla hasta, ciddi maliyete neden olan Suriyeliler. Sonuçta ciddi bir maliyet bu ve Türkiye bunları bize gönderebiliyor. Türkiye’deki mülteci sorununu buradan tahmin edebilmek ne kadar zor olsa da, sonuçta milyonlarca mülteci var bunların ihtiyaçlarını karşılamak kolay değil! Türkler bu konuda yapabileceklerini yaptılar. Her ne kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sempatizanı olmasam da, göçmenlerle ilgili yaptıklarına saygı duyuyorum. Çok ciddi yatırımlar yaptılar. Milyonlarca Suriyeli’yi barındırıyor ve bunlara öğretmen, eğitim, okullar, mülteci kampları sağlıyorlar. Bunlar önemli.
NOT: Bu röportaj Mart ayı başında çıkan Binfikir Şubat-Mart sayısında yayınlanmıştır. Bu röportajdan sonra Suriyeli aile konusu ile ilgili Avrupa Adalet Divanı, vize kararının ülkelerin kendilerine ait olduğu açıklaması yaptı. Konuyla ilgili haberimiz için tıklayınız: http://www.binfikir.be/2017/03/08/avrupa-adalet-divani-insani-vize-karari-ab-uyesi-ulkelerin-kendilerine-aittir/
Çifte vatandaşlık konusu ile ilgili ise 16 Nisan Türkiye Cumhurbaşkanlığı Anayasa Değişikliği referandumundan sonra da çok tartışıldı. Konuyla ilgili son gelişme için linki tıklayınız: http://www.binfikir.be/2017/03/15/belcikada-doganlarin-otomatik-olarak-belcikali-olmasi-zorlastiriliyor/
09/05/2017, Serpil Aygün, Binfikir Gazetesi Şubat-Mart 2017 sayısı orta sayfa röportajı