Hoca’yı iki kez takdir ettim

Belçika’da hükümet hala kurulamadı. Neyse ki, ülke küçük, altyapısı var, idari işler devam ediyor. Bu arada bir yandan Belçika’nın uluslararası itibari

düşerken diğer yandan, Belçika’nın nerede ve nasıl bir ülke olduğunu bilmeyenler de nihayet kesfetmiş oldu.

Belçika’da koalisyon ortağı 2 parti bile olsa, bu Flaman ve Frankofonların biraraya gelmesi oluyor ki, 4 ediyor. Hatta bir takım yapısal reformlar yaılacağı için bir konsensüs oluşturmak adına 9 ortaklı bir koalisyondan bahsediliyor. Ancak böyle bir koalisyonda muhalefet olmayacağı için sağlıklı

olmaz. Bu, derneklerde bile öyledir. Kendi çalıp kendi oynayanların işleri yolunda gider ama pek bir yenilik getiremezler, kendilerini geliştiremezler.

Bakalım, ” n’olacak halimiz “. Acaba Türkiye’de ’80 darbesi öncesi hiç olmayacak ideolojik partilerin kurupta yürütemediği hükümetler gibi mi olacak.

Bu arada o dönemin aktörlerinden, Milli Selamet Partisi kurucularından, Milli Görüş’ün lideri, eski Başbakan Necmettin Erbakan vefat etti. Kendisine

rahmet diliyoruz. Herkese böyle ailesi ile birlikte uzun bir yaşam nasip olsun.

Bazıları gibi kör ölür, badem gözlü olur edebiyatı yapmadan bakalım Hoca’yı nasıl tanırmışız. Biz Erbakan Hoca’nın, Milli Selamet partisi ve meşhur sembolleri ” anahtar “la ilkokuldayken tanıştık. Bizim ailede, bir abimiz hariç, sosyal demokrat geleneği vardı. O ise sürekli yengeleri, yaşlı teyzeleri şaka ile karışık ” ne varsa anahtar da var ” diye ikna etmeye çalışırdı. Hatta seçimlerden sonra kocalarına kızan yengelerimiz, oyumu Hoca’ya verdim diye onlar’ı kızdırırlardı. Neyse bizler de büyüdük ve ben evvelden beri Dünya’nın neresinde olursa olsun dinin politikayla karıştırılmamasından yanayım. Yakınlarım ve tanıdıklarım arasında son yıllardaki Refah, AKP rüzgarının faydası yaşamlarına yansımış insanlar var. Bunların bazılarının, annelerin başları kapalı ama kızlarının değil. Ya da eskisinden daha kapalılar,

görüntü olarak ama yaşamları ” monşerler ” gibi. Ben bu ” monşer ” terimini pejoratif, anlamı değiştirilmiş şekilde kullanmak istemem. Pozitif anlamı, daha çok görmüş geçirmis, gezmiş, tozmuş, rahat yaşamı olan ve birçok şeyi tatmaya engeli olmayan olarak açıklanabilir. örneğin bu tanıdıklarımdan bazıları Fatih’te evleri olduğu halde semti beğenmeyip Ortaköy’de, Bebek’te

oturuyorlar. Okulu eve uzak diye aynı şehirde bekar kızlarına ayrı ev tutuyorlar. Burada söylediklerim özgürlüklere saygılı değilmişim ya da

bazılarının bunlara hakkı yokmuş gibi algılanabilir. Asla. Benim söylemek istediğim, esas farklılık sosyal ve ekonomik düzey farklılığı. Hoca’yı da

burada takdir ettim. Adam hali vakti yerinde, kültür düzeyi yüksek bir ailenin mensubu, Avrupa’nın en iyi Politeknik Fakültesinde okumuş, çevresi bol, yarım yüzyıldır politikanın içinde ama gösterişsiz bir hayat sürdürüyordu. Belki büyük bir serveti var ama mütevazi yaşıyor gibi görünüyordu. Bir tane eşi ve sadece 3 çocuğu vardı.

Hoca’yı, bir, bu yaşantısıyla takdir ettim, bir de başbakanlık yapmış olmasına rağmen devlet töreni istememesini takdir ettim. Nitekim uğurlanışı devlet töreninden daha görkemliydi. Bakın Ortadoğu’ya, bazıları görevde vefat etmek, o görkemi yaşamak için koltuklarına yıllarca yapışıyorlar.

29/03/2011, Leyla Ertorun – Binfikir Gazetesi Mart 2011 sayısında yayınlanmıştır.