meryem-kanmaz

Kendimizi anlatamamanın dayanılmaz ağırlığı II

Bir ülke liderinin, yurtdışından başka bir ülkede yaşayan kendi ülkesinin vatandaşlarına; yine kendi ülkesindeki bir seçim ya da referandum kampanyası yapmak için o ülkelerde bulunması konusunda henüz bir uzlaşma yok. Bana göre bu olabilmeli. Özellikle de multi kimliklerin olduğu, insanların işleri nedeniyle dünyanın değişik ülkelerinde sürekli yer değiştirdikleri ve çok değişik ülkelerde aile ve arkadaşlık ilişkilerinin yaşandığı günümüzün global dünyasında, bu durum son derece meşru bence.
Beni asıl şaşırtan, Avrupalı Türkler olarak, bu devlet yetkilileri ya da bakanlarının kampanya yapmaları ile ilgili olarak yapılan en küçük bir eleştiriye bile verdiğimiz reaksiyon. Provokasyon bile olsa! Çifte vatandaşlıklarıyla birlikte Avrupalı Türklerin, 50 yıldır gün be gün yaşadıkları Belçika, Hollanda ya da Almanya’daki hayatlarını, yıllardır Avrupa’daki geçmişlerini birden bire unutup sadece Türk kimlikleri ile ön plana çıkmalarını anlayamıyorum.
Tabii ki kimliklerine bir parçasına saldırıldığında, bu saldırıyı gün ışığına çıkarmak niyetinde olan insanları anlıyorum. Burada onların Türklüğüne saldırılmış. Tabii ki Avrupa’nın şansları ve olanaklarından yararlanma alternatifleri daha az olan insanların var olan kimliklerini daha önemli bulmalarını da anlıyorum. Tam da bundan dolayı, Avrupa ülkelerindeki hayatın köşelerinde, kendi gettolarımızda yaşarsak, bizi ayakta tutan belki tek şey milli kimliğimiz olur. Ama yine de direkt savunmaya geçmeden bu konuyu tartışmaya açabileceğimiz bir başka yöntem bulamaz mıyız!
Tabii ki Avrupa ülkelerinin de masum olmadığının farkındayım. Hollanda Başbakanı VVD’li Rutten ve PVV’li Geert Wilders’ın, Hollanda’ya gelen Türk politikacıları konusunu, 15 Mart’taki kendi seçim kampanyaları için kullanmaları son derece yakışıksızdı. Ya da Belçika’ya bakalım, N-VA bu şansı kaçırmadı ve hemen Türkiye ile ilgili açıklamalar yaptı: ifade özgürlüğünden bahsetti, çifte vatandaşlığın kaldırılmasını isteyen yeni bakanları Zuhal Demir’i savunmaya geçti…
Ama yine de veya daha doğrusu, tam da şimdi bu zamanda; Avrupalı Türkler olarak kendimizi açıklamanın başka bir yolunu bulmak zorundayız. Bunu savunmaya geçerek, her eleştirinin arkasında komplo teorileri arayarak, Türkiye hakkındaki her soru ya da sorgulamayı, Türkiye’ye saldırı ya da gücünü azaltmaya yönelik bir girişim gibi, görerek yapamayız.
Yoksa başka bir savunma şekli bulamazsak, kendi istediğimizi yani Türkleri anlatabilmeyi bile yerine getiremeyiz.
Rotterdam’da Aile Bakanı Fatma Betül Sayan’ın gelişini engelleyen Hollanda polisine karşı protesto yapan iki Türk gencinin aralarındaki konuşma son derece gülünç ve ironikti.
-“ Dikkat et birazdan polis seni içeri atabilir”
– “ Deli misin oğlum, burası Türkiye mi!”
İçinde yaşadığın ülkenin politikalarını beğenmediğin için, yine içinde yaşadığın ülkenin sana verdiği protesto hakkını kullanarak; yine kendi ifadene göre’ ifade özgürlüğünün bulunmadığını söylediğin’ Türkiye’nin ifade özgürlüğü için barikatlar arkasında durman, son derece ironik değil mi!
07/04/2017, Meryem Kanmaz